Yıllardır her sene gitmeye çalıştığımız, günübirlik bir rota planlayıp dönerken orada bulunduğumuz zamanın bize yetmediğini düşündüğümüz Büyükada’da, bu sene 1 gece konaklamalı minik bir tatil yaptık. Bizim özel günlerimizde birbirimize aldığımız hediyeler, genelde somut bir şey olmak yerine anı biriktirebileceğimiz türde şeyler oluyor. Mesela konser bileti, tiyatro bileti, sevdiğimiz bir yerde konaklama hediyesi gibi. İşte Büyükada’ya da tam olarak böyle güzel bir günü kutlamamız sonucunda konaklamaya gittik. Orada geçirdiğimiz zaman kısıtlı olmadığı için hem rahat rahat gezdik, hem kendimize küçük bir yürüyüş rotası planlayıp gerçekleştirdik, hem gittiğimiz her yerin tadını doyasıya çıkardık, hem de YouTube’a ilk içeriğimizi üretip, size bu Büyükada’da Yapılacaklar Listesi’ni hazırladık. Öncelikle ilk olması açısından bizi çok heyecanlandıran videomuzu buraya bırakıyoruz 🙂
Herkes Büyükada’nın ilkbahar mevsiminde çok güzel olduğunu söyler, biz bu fikri de yıkıyoruz ve bizce sonbaharda daha güzel diyoruz. Sadece gezerken biraz üşüyorsunuz ama sessiz sakin ada sokaklarına, kırmızı, sarı, kahverengi tonlarında dökülen yapraklar resmen bizi büyüledi. Tam bir aşıklar mekanı olan Büyükada’ya biz de aşığız… Birlikte de ilk defa Büyükada turu yapmış, o gittiğimizde Aya Yorgi Kilisesi’ni ziyaret etmiştik. Aya Yorgi yazımıza buradan ulaşabilirsiniz. O zaman gelin birlikte Büyükada’da neler yapılacağını konuşalım.
Mom Hotel Büyükada
Öncelikle bizim gibi kalmayı düşünenler varsa Mom Hotel Büyükada’yı kesinlikle tavsiye ediyoruz. Tarihi Büyükada İskelesi’nin tam karşısında yer alıyor ve 18. yüzyılın sonlarında yapılmış yapının odaları da manzarası da muhteşem. Oda + kahvaltı şeklinde konaklayabilir, tam iskelenin karşısında kahvaltı yapmanın keyfini çıkarabilirsiniz. Fiyatlar makul, çalışanlar da dünya tatlısı insanlardı. Her konuda yardımcı olmaktan geri kalmadılar ve evimizde gibi hissettirdiler. Biz çok sevdik size de bu seçeneği değerlendirebilmeniz için web sitelerini bırakıyoruz. Buradan bakabilirsiniz.
Dolci Cafe
Gelelim ilk günümüzü nasıl geçirdiğimize. Biz sabah erkenden yola çıktık. İskelede indikten sonra hemen otele gidip yanımızdaki eşyalarımızı odamıza bıraktık. Sonrasında da kahvaltı yapmaya karar verdiğimiz Dolci Cafe’ye doğru yol aldık. Dolci, Büyükada’nın meşhur pastanelerinden ve hem pastane ürünleri hem de menemenleri ile ün salmışlar. Biz de denedik ve çok beğendik. Fiyatlar da makuldü.
Büyükada Pastanesi
Kahvaltımızı yaptıktan sonra da Dilburnu Tabiat Parkı’na gideceğimiz için oturup biraz keyif yaparız diye düşündük ve Büyükada Pastanesi’nden çayın yanına adaya özel kurabiyelerden aldık. Aslında biz tam bir Hatırla Sevgili müptelasıyız 🙂 izleyenler bilirler ve gerçekten sonuna kadar izleyenler de bizim gibi bu diziyi çok severler, Necdet’in pastanesine gitmek istedik ama orası şu an başka bir şey olarak hizmet veriyormuş. Araştırırken de Büyükada Pastanesi’ne ve meşhur kurabiyelerine denk gelince denedik. Siz de giderseniz mutlaka deneyin, gerçekten meşhur oldukları kadar varmış 🙂
Muhterem Kolay Merdivenleri
Bu kahvaltı ve alışveriş faslından sonra iskeleyi arkamıza alarak adanın sağına doğru yürüyüp meydana geldik ve Muhterem Kolay Merdivenleri’nden çıkarak Çankaya Caddesi’ne doğru yürüdük. Bu merdivenlerin de bir hikayesi varmış. Muhterem Bey’in kızı, babası vefat ettikten sonra çok sevdiği Büyükada’ya babasının anısına bir şey bırakmak istemiş ve bu merdivenleri yaptırmış.
Çankaya Caddesi’ne gelmeden önce biraz ara sokaklarda kendimizi kaybetmek istedik. Sessiz, minicik renkli evlerle ihtişamlı köşklerin bulunduğu sokaklardan geçip hayaller kurduk. Zaten insan kendini Büyükada’da masalda gibi hissetmiyor mu sizce de? Ve sırada o meşhur köşkler var;
Con Paşa Köşkü
Con Paşa Köşkü
1880 yılında Midilli doğumlu olan Con Paşa tarafından yaptırılmış. En önemli bilgi burayı yaptıran Con Paşa’nın yöneticisi olduğu İdare-i Mahsusa kurumu, ilk Kadıköy – Adalar seferlerini başlatmış. Köşk dışarıdan inanılmaz muhteşem görünüyor. Hem güzelliği açısından hem de bakım yapılmış yani öyle kendi haline bırakılmamış. Gerçekten bayıldık ve evet tahmin ettiğiniz gibi burası Hatırla Sevgili dizisinin kahramanı Ahmetlerin evi 🙂
Yalman Köşkü
Yalman Köşkü
1900’lü yılların başlarında inşaa edilen ve gazeteci Ahmet Emin Yalman’a ait Köşk. Aynı zamanda ünlü yazar Ziya Gökalp’in asistanı olan Yalman, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak verdiği dönemde Türkiye’nin ilk savaş muhabiri olarak Almanya’ya gitmiş. Con Paşa Köşkü ile neredeyse karşılıklı diyebiliriz anca bu köşk diğerine göre çok daha bakımsız kalmış. Burası da Yaseminlerin evi tabi ama dizinin çekildiği yıllarda gördüğümüz kadarıyla çok güzeldi dışı. Şimdi seneler sonra gittiğimizde harap hale gelmeye başlamasına üzüldük. Mirasçıların mahkemelik olması gibi bir sebepten dolayı ne gelen giden varmış ne de bu muhteşem köşke bakım yapan. Umarız kısa sürede bu sorun çözülür.
Mizzi Köşkü
Mizzi Köşkü
19. yüzyılın ikinci yarısında Maltız kökenli George Mizzi tarafından inşaa ettirilmiş. Halk arasında “Kırmızı Kuleli Köşk” olarak bilinip 1930’dan sonra sürekli el değiştirse de otel olarak kullanılmış. Burası da Yaseminlerin evinin iç mekan çekimlerine ev sahipliği yapmış. Ama biz bundan ziyade görünümüne bayıldığımız için araştırdık hakkında yazılanları. Gerçekten farklı bir mimari tarzı var ve çok beğendik.
Adanın güzel köşkleri araştırmakla bitmez daha nicesinin arasından, onlara hayran olarak geçtik ve sıradaki durağımız olan Dilburnu Tabiat Parkı’na geldik.
Dilburnu Tabiat Parkı
Çam ağaçlarıyla kaplı Dilburnu Tabiat Parkı, İstanbul’un belki de en güzel piknik alanlarından biri. İsterseniz bisiklet kiralayarak, isterseniz de adanın yeni ulaşım aracı elektrikli otobüslere binerek buraya gelebilirsiniz. Biz yürümeyi tercih etmiş, adanın büyüsüne kapılıp yolu nasıl tamamladık fark etmemiştik bile… Özel bir şirket tarafından işletilen Dilburnu’nda aileniz için zaman geçirebileceğiniz her şey mevcut. Çocuk oyun alanları, fotoğraf çektirme köşeleri, yakındaki plajıyla tam bir yazlık alan. Mangal yapmakta serbestmiş. Ama tüm bu saydıklarımız hafta sonları için iğne atsanız yere düşmeyecek olan kalabalığı da beraberinde getiriyor. Bizim gittiğimizde tahmin edersiniz her yer bomboştu. Dilburnu’na kadar bolca yürüyüp fotoğraf ve video çekimi yapmıştık. O yüzden çarşıdan aldığımız kurabiyelerin eşliğinde bir çay keyfi inanılmaz iyi geldi.
Yeri gelmişken hemen ekleyelim. Biz kamp ürünlerine olan merakımızı, sevdiğimiz ürünleri sizinle paylaşma fikri ile birleştirerek emaye kupa satışına başladık. Kaliteli ürünlere, piyasaya göre daha uygun fiyata ulaşmanızı hedefledik. Kazancımızı da gezilerimiz için kullanıyor, yeni içerikler üretiyor ve ilerisi için kurduğumuz hayallerimize ulaşacağımız bir adım olarak görüyoruz. Şu an sadece kupalar var ama yakın zamanda ürünlerimizi çeşitlendireceğiz. Eğer kupalarımıza bakmak isterseniz buradan mağazamızı ziyaret edebilirsiniz.
Dilburnu’na giriş kişi başı 8 ₺. Gidip sessiz sakin kafa dinlenecek yer. Mümkünse hafta içi gidip buranın tadını çıkarın 🙂
Dilburnu’ndan sonra biraz daha yürüyerek Lunapark Meydanı denilen yere, eskiden adanın simgesi olan at arabalarının bekleme alanına geldik. İlk gittiğimizde de burada bir fotoğrafımız vardı. Buradan sonra Aya Yorgi’ye yürümüştük. O zamandan bu zamana neler değiştiğine insan gerçekten hayret ediyor. Birlikte kurduğumuz hayallerimize, gerçekleşenlere ve gerçekleşmesini istediklerimize sımsıkı tutunup bu güzel yolda bizi destekleyen sizlerle yürüyoruz.
At arabaları konusuna da gelecek olursak evet adanın simgesiydi ama gerçekten bakımsız olan bu hayvanlara biz çok üzülüyorduk ve önceki gidişlerimizde de ulaşım aracı olarak kullanmamıştık. Şimdi elektrikli araçlarla ulaşım hizmeti veriliyor. Ücretlendirme İstanbul Kart ile yapılıyor. Bizce biraz pahalı, onu da eklemeden geçmeyelim ama ada sakinlerine bir iş istihdamı da olmuş. Neredeyse erkekten çok kadın şoför vardı ve bu bizi çok mutlu etti. Amacımız adadaki Büyük Tur’u yürüyerek tamamlamaktı ama bitirmemize çok az kala bu araçları da denemek istedik. Çok sevdik 🙂
Evet yürüyüş planımız Lunapark Meydanı’ndan sonra Küçük Tur yolundan değil de Büyük Tur yolundan devam ederek, adanın tamamını çevreleyen bu yolu bitirip otele öyle dönmekti. Ada’da iki tane tur şekli var. Birisi bahsettiğimiz gibi Çankaya Caddesi’nden Dilburnu’na oradan Lunapark Meydanı’na. Ve adanın orta noktası sayılan bu yerden geriye iskeleye dönülen tur. Bunun uzunluğu 5 kilometre. Diğeri de bizim yürümek için tutturduğumuz adanın ıssız, sessiz sakin koylarından oluşan ve güney kıyılarını kapsayan tur. Meydandan sonra devam edip iskeleye yaklaşırken Küçük Tur Yolu ile birleşiyor ama uzunluğu toplamda 12 kilometre. Ve biz bu yolu akşam 17:00 gibi yürümeye başladık. Amacımız dönüşü buradan yapmaktı. Tahmin ettiğiniz üzere karanlığa kaldığımız için biraz ürkütücü oldu ama izlediğimiz gün batımı manzarası her şeye değerdi.
Büyük Tur yolu üzerinde Eskibağ Restoran’da dinlenebilir, gün batımına karşı bir şeyler içebilirsiniz. Sedef Adası’na karşı manzarayı seyredip sessizliğin tadını çıkarabilirsiniz. Şimdi yazarken bile o anlarımızı özlediğimizi fark ettik. Dönüş yolunda at çiftlikleri ve orman kampları ile karşılaşacaksınız. Bir de hayvan barınağı varmış ki sormayın, akşamın karanlığında sayısız havlama seslerini duyunca aklımız çıktı ama meğer barınaktan geliyormuş 🙂 Aya Nikola Manastırı, Reşat Nuri Güntekin’in evi, Adalar Müzesi de bu yol üzerinde. İlk günümüz iskeleye yani otele geri dönüp dinlenmeye geçmemizle son buldu.
Büyük Tur’u gün batımı manzarasıyla taçlandırmak istediğimiz için Aya Nikol’yı ve Adalar Müzesi’nin ikinci güne bırakmıştık. Ama pandemiden dolayı kiliseler kapalıydı. Müze de şansımıza sadece pazartesi günü kapalıymış ve bilin bakalım o gün günlerden neydi? 🙂 Anlayacağınız bize adaya tekrar gidip buraları da gezerek size yeni bir yazı yazmamız için bahane oldu. Her köşesini gezelim ve Yapılacaklar Listemiz’den tamamen çıkaralım Büyükada’yı dedik ama olmadı. Biz de sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra 2.Abdülhamid’in emriyle yaptırılan ve 1895 tarihinde ibadete açılan Hamidiye Camii’ne gittik. Cami ziyarete açıktı, oranın da hem iç hem dış mimarisine bayıldık.
Hamidiye Camii
Camiden sonra zamanımız olduğu için biraz da ada sakini gibi davrandık 🙂 boş boş sokaklarda dolandık, meydana inip denize karşı kahve içtik. Videomuz için de son çekimleri tamamlayıp dönüş yoluna geçtik. Görmek için tekrar Büyükada’ya gideceğimiz yapıların listesini bırakıyoruz. Umarız bu yazımızı sevmiş ve yararlı bulmuşsunuzdur. Bizi Instagram’da da takip etmeyi unutmayın.
Adalar Müzesi
Rum Yetimhanesi
Aya Dimitri Kilisesi
Aya Nikola Manastırı
Hased Leavraam Sinagogu
Splendid Palas Hotel (Kahve ve fotoğraf molası)
Gül Dondurma (Yaz aylarında Anadolu Kulübü çıkışında bulunan seyyar satıcı, adanın en meşhuru ve gül şeklindeki dondurmalarıyla simgesi)