Kaş’tan sonra rotamızı Demre’ye çevirdik. Yaşayarak öğrendiğimiz bir tecrübe var ki o da Demre’ye yol üstü uğramanın pişmanlığı. Sessiz sakin, her şeyden uzaklaşıp rahat rahat kafa dinlemek ve Akdeniz’in güzelliğine doymak istiyorsanız Demre doğru adres olur. Bu yüzden sonraki rotalarımızı da Demre’den geçirip, kesinlikle kalmayı düşünüyoruz. Kısa sürede önemli tarihi merkezlerini gezme fırsatımız olduğu için sizinle de paylaşmak istedik. Hazırsanız başlayalım.
Likya hayranlığı devam ediyor: Myra Antik Kenti
Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolas (Noel Baba) Kilisesi ile ünlü muhteşem bir antik kent. 3 uygarlık içinde çok önemli bir yere sahip olan kentin adını yakınındaki Myros Nehri (Demre Çayı)’nden aldığı ve yapılan araştırmalara göre M.Ö. 5. yüzyıldan beri var olduğu düşünülüyor. M.S. 2. yüzyıldan itibaren Likyalı zenginlerin yardımıyla şehirde yapılaşma ve onarım oldukça artmış ve Likya Uygarlığı’nın en önemli kenti haline gelmiş. Zamanla Demre Çayı’ndan gelen alüvyonlar ve Arap akınları sebebiyle önemini yitirmiş olsa da 7. yüzyılda Roma Uygarlığı ile en ihtişamlı dönemini yaşamış.
Tiyatro, gerek oturma sıraları gerekse sahne binası ile iyi korunmuş bir Roma Dönemi tiyatrosunun özelliklerini yansıtıyor. Sahne binası da ikinci katın yarısına kadar ayakta. Yakınlardaki Andriake, tarihte Myra’nın liman mahallesi olarak bilinip, Roma Dönemi’nde ihtişamın artma sebebi bu liman ile ticaretin çok yoğun yapılmasıymış. Myra’da kazı çalışmaları hala devam ediyordu. Diğer tüm kentlere bayıldığımız gibi burayı da çok sevdik hatta büyüsüne öyle kapılmışız ki fotoğraf çekilmeyi bile unutmuşuz. Son olarak Myra’ya giriş ücreti 30 ₺ ama Müzekart sahiplerine ücretsiz.
En az Patara doğumlu olduğuna şaşırdığımız kadar şaşırdık: Aziz Nikolas (Noel Baba) Kilisesi
Patara’da doğup Myra’da piskoposluk yapmış olan Aziz Nikolas’ın saygın dini kişiliği, öldükten sonra aziz mertebesine ulaşmasını sağlamış. Avrupa’nın kuzey ülkelerinde çocukların koruyucusu ve sevindiricisi Noel Baba geleneği, Aziz Nikolas inancıyla bütünleştirilerek yarı dini ve çok popüler; efsanevi bir dinin yaratılmasına sebep olmuş. Zor durumda olan çocukları koruyucu bir kişiliği varmış ve Noel geceleri hediyeler getirdiğine inanılan bir ihtiyara dönüşmüş. Bu tipin kökünün kuzey ülkelerinin çok eski inançlarından alındığı, Noel Baba’nın geyikler tarafından çekilen bir kızakla dolaşmasından anlaşılır. Halbuki gerçek Myralı Aziz Nikolas’ın yaşadığı yerler hiç kar görmeyen Akdeniz kıyılarıdır.
Myra halkı ölümünden sonra Aziz adına önce bir anıt, sonra da büyük bir bazilika inşa ettirmiş. Aziz Nikolas Kilisesi, Bizans tarihinin önemli bir anıtı, mimari üslubu ve süslemesiyle Orta Bizans Dönemi’nin en seçkin örneği olarak biliniyormuş. 1042’de İmparator IX. Konstantin ile karısı Zoe tarafından yenilemeler ve eklemeler yapıldığı biliniyor. Duvar freskleri ve taban mozaiklerinin çoğu bu döneme aitmiş. Kilisenin dini açıdan çok önemli olduğu orada bulunan turistlerin davranışlarından da anlaşılıyordu ve gerçekten etkileyici bir ambiansı vardı. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın, giriş ücreti 15 ₺ ama Müzekart sahiplerine ücretsiz.
Myra’nın liman mahallesi: Andriake Ören Yeri
Demre’nin Çayağazı bölümünde yer alan harabelerin uzun süre boyunca farklı bir şehre ait olup olmadığı tartışılmış, son araştırmalarla bağımsız bir yerleşim yeri değil, Myra’nın liman mahallesi olduğu kanıtlanmış. Likya Bölgesi’nin Patara ve Phaselis’ten sonra üçüncü en önemli liman kenti olan Andriake’de, günümüze kadar gelebilen granarium, agora, sarnıç, surlar, su kemerleri, anıtsal çeşmeler, Bizans Dönemi’nden kalan kiliseler, hamamlar ve gözetleme kuleleri gibi yapıların kalıntıları bulunuyor. Granarium yani tahıl deposunun büyük bir bölümü korunduğu için restore edilerek Likya Uygarlıkları Müzesi’ne çevrilmiş.
Bu zamana kadar gezdiğimiz en güzel müze: Likya Uygarlıkları Müzesi
Tahıl deposu 8 bölümden oluşuyormuş ve müzeye çevrildiğinde de 8 Likya kentinin kazılarından çıkarılan eserlere ayrı salonlarda yer verilmiş. Yapıyı bu kadar değiştiren bir restorasyonun doğruluğundan emin değiliz ama Likya Uygarlığı’nı çok sevdiğimizden midir bilmem gördüğümüz en güzel müzeydi. Ören yerine girdikten sonra kalıntıların arasında 10 dakika kadar yürüyerek müzeye varılıyor ve bu bize antik kentin sokaklarında, eski zamanda yapılan bir yürüyüşmüş gibi hissettirdi.
Son olarak ören yerine giriş ücreti 10 ₺ ama Müzekart sahiplerine ücretsiz. Ayrıca kent, Çayağazı mevkiinde bulunduğu için, gözlem kulesinden, Türkiye’nin en büyük sulak alanlarından biri olan Demre Kuş Cenneti’ni izleme fırsatı bulabilirsiniz.
Mavisinin tonunda huzur bulduğumuz yer: Greek House Demre
Yunanistan esintilerini yansıtan bir konsepte sahip olsa da içi sıcacık Türkiye. Yanlış anlaşılmasın mavi ve beyazın uyumu, sanki Santorini’deymiş hissi, bizi kendine aşık etti ama içeri girince; el örmesi anne perdeleri, gaz lambaları, antika döşemeler, masa ve sandalyeler görünce tamamen hayran kaldık. İçtiğimiz taze sıkma nar-portakal suyunun yanında; ikram edilen ev yapımı tarçınlı kurabiyeleri de, bu tatlı kafenin sahibi yapıyormuş. Sıcak kanlı misafirperverliğini görünce biraz sohbet ettik; buranın her köşesinde kendi emeği varmış, tüm dekorasyon fikri kendisine aitmiş.
Kafe Noel Baba Kilisesi’ne çok yakın, mutlaka gözünüze çarpar. Eğer giderseniz bizden de selam götürmeyi unutmayın…