Düşünsenize… Güneye tatile gidiyorsunuz. Sıcacık deniz, küçücük sahil kasabaları sizi bekliyor. Tüm planı yaptınız, yola çıktınız. Ama yol da böyle sadece git git çekilmiyor ki. O zaman çözüm cennet köşesi gibi bir ilçede mola vermek, yeni yerler keşfetmek ve dünya batsa ayakta kalacak iki yerden birinde de konaklamak 🙂
Yaz tatili planlarınız için rehber alabileceğiniz bir yazı serisine başlıyoruz. İstanbul’dan çıkıp, Şirince’de konakladığımız; sonrasında Fethiye, Gelemiş, Kaş, Demre, Olympos, Phaselis, Antalya diye yola devam ettiğimiz rüya gibi bir gezinin detaylarını sizinle de paylaşacağız. Sadece bu rotayı izlediğinizde değil, anlattığımız lokasyonlardan birine tatil planı yaptığınızda da bu bilgilerin işinize çok yarayacağını düşünüyoruz. O halde hadi başlayalım…
İstanbul’dan çıktığımızda uğramamız gereken birkaç yer olduğu için ve Susurluk’un meşhur tostlarıyla da kahvaltı yaparız düşüncesiyle yeni yapılan İstanbul – İzmir Otobanı’nı kullanmayı tercih etmedik. Gebze’nin Eskihisar mahallesinden kalkıp Yalova Topçular’a geçen bir feribot seferi var. İlk defa kullandık ama hem feribotlar 15-20 dakikada bir kalkıyor hem de ücreti tek yön gidecekseniz, 2022 itibariyle 95₺. Köprü ve körfez seçeneklerinden daha makul olduğunu düşünüyoruz.
“Erken kalkan yol alır” diyerek gün doğumunu feribottan izledik. Susurluk’a kadar işlerimizi halledip yolculuğumuza devam ettik. Kahvaltı için Susurluk’un en meşhur tostçusu olan Düzdağ Tost’ta mola verdik. Kendilerine has bir peynir kullanıyorlar. Biz karışık tost yedik, sucuğun lezzeti de güzeldi ama o peynir nedir öyle! O kadar fazla malzeme kullanmışlardı ki şaşırdık. Burada yediğiniz tostun diğerlerinden farkı salçasını üzerine sürmeleri. Yemesi zor ama bir o kadar da keyifli 🙂 Eğer giderseniz bizden selam söyleyin ve tostun yanında mutlaka kendi yaptıkları yayık ayranından için. Eminiz, siz de çok seveceksiniz.
Kahvaltı molamızdan sonra yola devam edip Selçuk’a kadar hiç durmadık. Saat bizim düşündüğümüzden biraz daha geç olmuştu o yüzden burada en çok merak ettiğimiz Efes Müzesi’ni ziyaret etmeye karar verdik. Müzeyi anlatmaya geçmeden önce Selçuk’ta görmeniz gereken yerleri listeleyelim. Zamanınız varsa müzeden sonra buraları da görmek isteyebilirsiniz;
- Ayasuluk Kalesi
- St. John Bazilikası
- İsa Bey Cami
- Efes Kent Belleği Merkezi
- Bizans Su Kemerleri
- Çetin Maket Köy
- Pamucak Plajı
Efes Müzesi
Türkiye’nin en çok ziyaret edilen müzelerinden biri Efes Müzesi. Burada Efes ve çevresinde bulunan özellikle Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait yaklaşık 50 bin eser sergileniyor. Müzenin en önemli eseri ise doğurganlığın ve bereketin tanrıçası olan Artemis’in heykeli. Onun dışında; Yunuslu Eros Heykeli, Sokrates Başı, İsis Heykeli ve Priapos Heykeli de Efes Müzesi’nin dünyaca tanınmış, ünlü eserlerinden bazıları. Müzeye giriş ücreti 30₺ ve Müze Kart geçerli.
Tüm bu kitabi bilgilerin dışında Efes Antik Kent’inden önce müzeyi gezmiş olmamız bize kent hakkında önemli bilgiler verdi. Bu sıralamayı bilerek yapmamıştık ama eğer sizin için de zamanlama uygun olursa bu şekilde bir plan yapabilirsiniz.
Gün batımına yakın rotamızı Şirince’ye çevirdik. Şirince’yi ilk gittiğimizde sokak sokak gezmiş ve çok sevmiştik. Bu sefer konaklamak istedik ve bunun için de bizde ayrı bir yeri olan Erdem Konağı’nı tercih ettik. Burası aslında Hera Şarap Evi’nin işletmesinde. Birbirinden tatlı birkaç odası var. “Ben buralara kadar geldim Şirince’de şarap tadımı yapmazsam olmaz.” diyorsanız, önereceğimiz tek adres; gerçek meyve şaraplarını tadabileceğiniz Hera Şarap Evi. Ortamın enerjisine, işletme sahibi Umut Bey’in hoşsohbetine, şarapların lezzetine kendinizi öyle bir kaptırırsınız ki zamanın nasıl geçtiğini bile anlamazsınız, bizden söylemesi 🙂
İlk gezimizden sonra detaylı bir Şirince Gezi Rehberi yazmıştık. Yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.
Ertesi gün güzel bir kahvaltı ile güne başladık ve hemen Şirince sokaklarına kendimizi attık. Kimseler yokken yaptığımız keyifli bir yürüyüşün ardından, hem Hera Şarap Evi’nden hem de Şirince’den ayrılırken zorlanarak Efes Antik Kenti’ne gitmek üzere yola koyulduk. Efes Antik Kenti, bizim seyahatimiz boyunca görmeyi en çok istediğimiz yerlerdendi. Ve gerçekten muhteşemdi…
Efes Antik Kenti
Kuruluşu Cilalı Taş Devri M.Ö. 6000 yılına dayanan Efes, önceleri basit bir yerleşim yeriyken önem kazanıp güçlenmesi Atina Prensi Androklos ile başlıyor. Efes Antik Kenti’nde bulunan Hadrianus Tapınağı girişinde kuruluşunu anlatan şu cümleler bulunuyor;
“Atina kralı Kodros’un cesur oğlu Androklos, Ege’nin karşı yakasını keşfetmek ister. Önce, Delfi kentindeki Apollon Tapınağı’nın kâhinlerine danışır. Kâhinler ona, balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söyler. Androklos bu sözlerin anlamını düşünürken Ege’nin lacivert sularına yelken açar… Kaystros (Küçük Menderes) Nehri’nin ağzındaki körfeze geldiklerinde karaya çıkmaya karar verirler. Ateş yakarak tuttukları balıkları pişirirlerken çalıların arasından çıkan bir yaban domuzu, balığı kaparak kaçar. İşte kehanet gerçekleşmiştir. Burada bir kent kurmaya karar verirler… “
Daha sonra kent; kurulduğu toprakların verimli olması, dünyanın ticaret yollarının buradan geçmesi ve doğu ile batıyı birbirine bağlayan bir liman kenti olması sebebiyle zaman içinde çok gelişmiş. Altın çağını M.Ö. 129’da Roma’nın eline geçtiği zaman yaşamış; başkent olmuş ve 200 bin kişilik nüfusa ulaşmış. Tabi hal böyle olunca şehrin zenginliği mimariye de yansımış. Ancak zaman içinde şehrin sık sık el değiştirmesiyle başkent olma özelliğini, Menderes Nehri’nin bu bölgeye alüvyon taşıması sonucunda da liman kenti olma özelliğini kaybetmiş ve eski önemini yitirmiş. Deniz kıyısında olan bir kent iken şu anda denizden tam 5 kilometre uzakta…
Günümüzde kentin kaybetmediği tek özelliği dini önemi. Efes’in pek çok din ve ırktan insana ev sahipliği yaptığını bilen ve buradaki hoşgörü ortamına güvenen Aziz Yuhanna, MS. 36 yılında kendisine emanet ettiği annesi Meryem’i, İsa’nın çarmıha gerilişinin ardından güvende olması için buraya getiriyor. Bugün Meryem Ana’nın yaşadığı ev, dünyanın dört bir köşesinden gelen Hristiyanlar tarafından ziyaret edilen bir hac noktası. Hatta Büyükada’daki Aya Yorgi Kilisesi’ni ziyaret ettiklerinde hacı olma görevlerinin yarısını, Meryem Ana’nın evini ziyaret ettiklerinde ise tamamını gerçekleştirmiş olduklarına inanıyorlar.
Kentteki kalıntılardan en önemlisi şüphesiz Celsus Kütüphanesi. Kütüphane, Roma döneminde ve M.S. 106 yılında, ölen Efes Valisi Celsius adına oğlu tarafından yaptırılmış. Bugünkü halk kütüphaneleri gibi Efes halkına hizmet vermiş ve zamanında yaklaşık 14 bin kitaba ev sahipliği yapmış. Kitapların temin edilmesi için halktan tam 25 bin altın toplanmış. Şu anki iki katlı görünümüne karşın, kütüphanenin üç katlı olduğu biliniyor. Ortaçağ’da yaşanan bir deprem sonucu arka kısımları ve son katı yıkılmış. Kütüphanede bulunan önemli eserlerin büyük bir kısmı da bu deprem sonrasında kaybolmuş. Son olarak, sütunlar arasında muhteşem 4 kadın heykeli bulunuyor. Bunlar fazilet, bilgi, akıl ve anlayışı temsil ediyormuş.
Bir diğer önemli eser de antik dönemin en büyük açık hava tiyatrosu olma özelliğine sahip Efes Antik Tiyatro. 24 bin kişi kapasiteli ve sanatın doğduğu yer olarak kabul ediliyor. Hristiyanlığı yayma çalışmaları ile bilinen St. Paul’un vaazlarını verdiği yer olduğu için Hristiyanlar için de önemini koruyor. 3 katlı tiyatronun her bir katı farklı dönemlerde, kentin zenginliği ve ihtişamına paralel olarak oluşuyor. Gladyatör dövüşlerinin de sergilendiği yer olarak biliniyor.
- Kent, yaklaşık 8 kilometrelik bir alana kurulduğundan mutlaka yürüyüşe uygun kıyafet ve ayakkabı giymeli, özellikle yaz aylarında yanınızda su bulundurmalısınız.
- Kentin iki kapısı var. İki kapıdan da giriş yapabiliyorsunuz. Ana kapı değil, üst kapı Meryem Ana Evi’ne daha yakın. Eğer Efes’ten sonra Meryem Ana’ya da gitmek istiyorsanız, Efes’e erken gelmenizi öneririz.
- Büyüklüğü de rehber ile gezmeye bir etken, insan içeride nasıl gezeceğini bilemiyor ama rehberle gezmenin en güzel yanı, attığınız her adımın size anlatılıyor olması. Eserleri hikayeleri dinlemek, gezerken muhteşem bir deneyim sunuyor. Söz konusu Efes olunca rehberle gezmenizi öneririz çünkü biz de öyle yaptık. Giriş kapısında görevlilere rehber ile gezmek istediğinizi söylerseniz size hemen yardımcı oluyorlar. Bizim rehberimiz Hüseyin Bey’di. Eğer kendisi ile denk gelirseniz tercih edebilirsiniz.
Efes Antik Kenti’ne giriş ücreti 120₺ ve Müze Kart geçerli. Ancak Efes soylularının yaşadığı Yamaç Evler kısmını da görmek isterseniz o zaman ekstra 55₺ daha ücret ödemeniz gerekiyor. İçeride Türkiye’nin en önemli mozaik örneklerinden eserler bulunuyor ve fotoğraf çekimi yasak. Efes’i haftanın her günü saat 18:00’e kadar ziyaret edebilirsiniz.
Efes yakınlarında olduğu için aynı günde ziyaret edebileceğiniz yerler;
- Meryem Ana Evi
- Yedi Uyuyanlar Mağarası
- Artemis Kutsal Alanı
Biz, bir gün tekrar gelme sözü vererek Efes’ten ayrıldık. Bir sonraki durağımız olan Fethiye’ye doğru yola koyulduk. Sizinle de bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Bizi aşağıdaki ikona tıklayarak Instagram’dan da takip edebilirsiniz 🙂