Galata Kulesi; sadece İstanbul’un değil dünyanın en eski kulelerinden biri. 528 yılında Bizans İmparatoru Anastasiuz Oilosuz tarafından ahşap bir fener kulesi olarak inşaa edilmiş; 2 kez yangın atlatmış, birçok deprem geçirmiş, hasar almış ama yılmamış ve ayakta durmayı başarmış…
Hasar alan Galata Kulesi’ni 1348’de Cenevizliler yığma taş kullanarak yenilemişler. 1453’te Osmanlı egemenliğine geçmiş ve çeşitli amaçlar için kullanılmış. Tersane esirlerinin barınağı olmuş, Mehteran Ocağı’na dönüştürülmüş ve en sonunda şehirdeki yangınları haber vermek için kullanılmış. Osmanlı egemenliğinde geçirdiği dönem boyunca periyodik olarak onarılmış ve şimdiki görünümünü II. Mahmut Dönemi’nde kazanmış. Asırlardır bu şehrin yaşadığı her şeye şahit olmuş. Savaşlarına, acılarına, zaferlerine, sevinçlerine…
Yapıya verilen önemin kaynağı, kuşkusuz konumu nedeniyle kentin tamamını gözlemleme şansını vermesi. Ama bazı efsaneler var ki dinlenmeye değer. 1638 yılında Hezarfen Ahmet Çelebi uçmayı koymuş kafasına. Kendi yaptığı kanatları takarak bırakmış kendini Galata’nın en üst katından boğazın üzerine. Ve başarmış; konmuş Üsküdar’a… Bu olaydan sadece Evliya Çelebi’nin Seyehatname’sinde bahsedildiği için efsane olduğu düşünülmekte. Ama Kız Kulesi ile Galata Kulesi’nin birbirlerine aşık olduğunu düşünmek gibi güzel Hezarfen Ahmet Çelebi efsanesi de…
Şimdi Galata Kulesi; şehrin manzarasına doymak ya da sevdikleriyle manzara eşliğinde güzel bir akşam yemeği yemek isteyenler için ziyaret edilen yerlerden biri. Sadece manzara izlemek için gidenler, özellikle tatil günlerinde; uzunca bir sıra beklemeyi göze almaları gerekiyor. Yemek için gitmek isteyenlerin de önceden rezervasyon yaptırmaları gerekiyor. Restoranda menü; Osmanlı ve Türk mutfağının eşsiz lezzetlerinden oluşuyor. İstiklal ve Bankalar caddelerine yakın olan kulenin merkezi konumu da ulaşım açısından kolaylık sağlıyor.