Kemal Varol – Aşıklar Bayramı

“Dünya öylece geçip gittiğimiz bir yer değil artık çok üzgünüm. 

Al bu gönül yarası, hazan sarısı, zaman ağrısı sende kalsın, ben taşıyamadım. 

Onca yıldan sonra, unutmamak için her seferinde başa sardığım, her gece sessizce gelip yanıma kıvrılan bütün bu anılardan, ağzımın içinde sessizce dolaşan kelimelerden başka hiçbir şeyim yok belki de.

Geceyle avuttuğum!

Adındaki noktayı düşürdüğüm!

Seni dünya üzerinde tek başına yankılanan boş bir ev gibi bırakıp gittiğimi unutmadım.”

Beni tanıyanlar Kemal Varol hayranlığımı bilirler. Ama ben okuduğum zaman içimden bir şeyler koparıp götüren, kaçıncı Kemal Varol kitabı olduğunu bilmem. Kitabın kapağını kapattığımda yine gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Birçok açıdan etkiledi beni.

Birincisi baba oğul arasındaki kırgın ilişki; çok derin ve içten anlatılmıştı. Her evlat anne babasına kırılabilir, her anne baba çocuğuna kızabilir. Ama okuduklarım yine Ucunda Ölüm Var kitabını bitirdiğimde olduğu gibi şunları düşündürdü bana. Hayat kısacık; keşke tüm kırgınlıklar, kızgınlıklar karşılıklı anlayış ile son bulabilse…

İkincisi Yusuf’un Aylın’ı. Adındaki noktayı düşürdüğü Aylın’ı. Bir kalem düşünün, Yusuf’un ağzından yazılan. Ve sadece Yusuf’un yazdığı mektuplar ile Aylın’ın acısına, kederine, bunalımına bu kadar ışık tutan, yaşadıklarını bu kadar derinden hissettirebilen…

Ve en önemlisi; kitabın kapağını gördüğüm andan itibaren içimde bir yerlerde kim olduğunu bildiğim; bahsi geçen baba. Ağıtçı Kadın’ın Heves Ali’si. Sen onu üzdüğün, yıllarca bir heves peşinde, seni son bir kez görmek adına cenaze cenaze dolaşmasına sebep olduğun Ağıtçı Kadın gibi kaç kadın daha bırakmıştın ardında?